Yiyeceklerde Klorpirifos’a dikkat uyarısı

Akademik çalışmalarda klorpirifosun nörotoksik yani sinir sisteminin işleyişine zarar veren en zehirli kimyasallardan biri olduğu belirtiliyor.

  • 08-07-2019 10:41


Buğday Derneği’nin konuyla ilgili basın açıklaması şöyle:

Sebze ve meyvelerdeki istenmeyen böcekler için kullanılan tarım zehiri klorpirifos, insanlarda, özellikle bebek ve çocuklarda beyin ve sinir sistemi üzerinde zararlı etkiler gösteriyor. Türkiye 2016 yılında bazı ürünlerde bu etken maddenin kullanımını yasakladı, ama pek çok üründe kullanımı halen serbest.

Bebek ve çocuklarda hormonal sistem bozukluklarına ve nöro-davranışsal gelişimde çeşitli sorunlara yol açabileceği çok sayıda bilimsel yayında belirtilen klorpirifosu, Avrupa Birliği, 2016 yılı Ocak ayında büyük ölçüde yasaklayan bir karar almıştı. Özellikle elma, armut, şeftali, sofralık üzüm, patates, biber, lahana olmak üzere gıda ürünlerinin çoğunluğunda klorpirifos-etil için maksimum kalıntı değeri, bir kilo üründe 0.01 miligram olarak belirlenmişti. Bu değer analiz yöntemleri ile belirlenen en düşük miktara karşılık geliyor ve pratik olarak bakıldığında klorpirifos kullanımının yasaklanması anlamına geliyor.

Piyasadan toplatılmalı

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın web sitesindeki Bitki Koruma Ürün Ruhsatları veri tabanına girildiğinde, klorpirifos-etil etken maddesini içeren çok sayıda bitki koruma ürününün ruhsatlı olduğu ve bu ürünlerin şeker pancarı, buğday, mısır, arpa, ayva, nohut, mercimek gibi pek çok kategori için tavsiye edildiği görülüyor.

Klorpirifos-etil içeren ürünler tamamen yasaklanmadığı ve piyasadan toplatılmadığı için elma, armut, şeftali, bağ, patates, domates, biber, patlıcan ürünlerinde kullanımı yasak olsa da, ihraç edilmek istenen ama kalıntı çıktığı için geri gönderilen ürünlere baktığımızda bu yasaklı kategorilerde de halen kullanılabildiği anlaşılıyor. Ürünün piyasada temin edilebiliyor olması bilinçli ya da bilinçsiz, yasak getirilen alanlarda da üreticiler tarafından kullanılmasına olanak yaratıyor. Bu durum gıda güvenliğimiz açısından önemli bir sıkıntı olmanın yanı sıra, ekonomik açıdan da Türkiye’nin ihraç ürünlerinin güvenilirliğini zedeliyor.

Türkiye’de klorpirifos kullanımının devam ettiğini söyleyen Bülent Şık’a göre bunun en büyük kanıtı Türkiye’den ihraç edilen meyve ve sebze ürünlerinde tespit edilen klorpirifos kalıntıları: “Avrupa Birliği’ne ihraç edilen meyve ve sebzelerde tarım zehiri kalıntısı çıktığı için geri çevrilen ürünler gözden geçirildiğinde, en önemli geri çevrilme nedeninin klorpirifos kalıntısı olduğu görülüyor. Türkiye’den AB ülkelerine 2019 yılı Ocak ve Mayıs ayları içinde ihraç edilen ama tarım zehiri kalıntısı çıktığı için geri çevrilen her beş üründen birinin reddedilme gerekçesi klorpirifos kalıntısı içermesi. 2019 yılı Haziran ayında pestisit kalıntısı içerdiği için geri çevrilen 11 parti ürünün dördünün, yani her üç üründen birinin geri çevrilme gerekçesi ise yine klorpirifos. İhraç edilen ürünlerde bir sorun çıkması durumunda bu ürünler ya geldikleri ülkeye geri gönderiliyor ya da olduğu yerde imha ediliyor. Bu veriler dikkate alındığında iç piyasada tüketilen ürünlerde de klorpirifos kalıntısı bulunması kuvvetle muhtemel. Sadece ne oranda olduğunu bilmiyoruz.”

Klorpirifosun canlılar üzerindeki zehir etkisi tartışılamaz!

2016 yılında tüm AB ülkelerinden alınan ve AB kuruluşu olan EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Ajansı) tarafından kaydedilen 76 bin 200 gıda örneğinin %5,5’inde klorpirifos tespit edilmiştir. Avrupa Pestisit Eylem Ağı’na göre, AB’de sadece rastgele-örneklenen işlenmemiş bitkisel gıda ürünlerine baktığımızda ise bu oran % 6,2.

Danimarka Çevre Bakanlığı için 2016’da yapılan bir çalışmada, 10 çocuktan dokuzunun ve annelerinin idrarında klorpirifos bulunmuş. Araştırmacılar, klorpirifos ile DEHB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) arasında muhtemel bir bağlantı olduğunu öne sürüyor. Kaliforniya’da yapılan yeni bir çalışma ise, doğum öncesi ve bebeklik dönemlerinde klorpirifosa maruz kalan çocuklarda, otizm ve erken beyin hasarı riskinin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Eğer anne, pestisite maruz kalan bir tarlanın yakınlarında yaşıyorsa bile, çocuğun beyin hasarı riskinin artacağı iddia ediliyor.

Çeşitli akademik çalışmalarda klorpirifosun nörotoksik yani sinir sisteminin işleyişine zarar veren en zehirli kimyasallardan biri olduğu belirtiliyor. 2014 yılında dünyanın en saygın tıp dergilerinden biri olan Lancet’de çıkan bir makalede bebek ve çocuk gelişimine zarar veren klorpirifos’un derhal yasaklanması gerektiği belirtilmişti. 

Zehirin tolere edilebilir bir limiti yok!

Göteborg Üniversitesi Ekosistem ve Çevre Bilimleri profesörü Thomas Backhaus, bu maddenin “tehlikeli” olanlardan biri olarak kabul edilmesinin uzun zaman aldığını söylüyor. Yabani otları öldürmek için kullanılan Roundup ilacının etken maddesi olan glifosat ile kıyasladığımızda radarın altında kalan klorpirifosun, insanlar da dahil olmak üzere tüm gelişme evresindeki hayvanlarda büyük bir problem ile bizi baş başa bıraktığını belirten Backhaus’un bu endişeleri, akademik çevrelerce de iyi biliniyor ve paylaşılıyor.

Güney Danimarka Üniversitesi ve Harvard Halk Sağlığı Okulu’nda çevre tıbbı profesörü olan Philippe Grandiean, klorpirifoslara bağlı beyin hasarının, tespit edilebilen en düşük dozda olduğunu fakat tanım gereği, tüketim için tolere edilebilir bir doz belirtilemeyeceğini ve bu dozun sıfır olması gerektiğini söylüyor.

Ne yapmalı?

Klorpirifos-etil tamamen yasaklanmalı, konuyla ilgili denetimler artırılmalı ve bu ürünler piyasadan toplatılmalı.

Klorpirifos-etil dahil olmak üzere, insana ve doğaya zarar veren tüm pestisitler için doğa dostu alternatif tarım yöntemleri teşvik edilmeli ve bu konuda üretici bilinçlendirilmeli.

Gıda ürünlerindeki zehir kalıntıları sorununa klorpirifos odağında bakmaya çalıştık. Ama sadece sorun tespiti yapmak ve çözüm önermenin ötesinde daha aktif, eyleme ve kolektif işbirliğine dayalı bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu da düşünüyoruz. Bu çerçevede Buğday Derneği olarak “Zehirsiz Sofralar” adını taşıyan bir çalışma başlattık.

Zehirsiz Sofralar için harekete geçiyoruz!

Dünyada ve Türkiye’de tarımsal üretimde doğa dostu yöntemler giderek yaygınlaşırken ve insanların ekolojik ürünlere ilgisi giderek artarken; doğayı, hayvanları ve insanı zehirleyen pestisitlere mecbur olmadığımızı bilmeliyiz. Kamusal çözümleri olan bir sorun olsa da, birlikte çaba gösterildiğinde yanıtlarını bulabileceğimize olan inancımızı asla kaybetmememiz gerekiyor.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği olarak, pestisitlerden arınmış Zehirsiz Sofralar talebiyle harekete geçtik. Pestisitlerin zararları konusunda farkındalık yaratmak ve Türkiye’deki pestisit kullanımını azaltmak için, Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği tarafından Sivil Toplum Diyaloğu Programı kapsamında desteklenen ve PAN Europe (Avrupa Pestisit Eylem Ağı) ortaklığında yürüteceğimiz “Zehirsiz Sofralar” projemiz 1 Nisan’da başladı.

Ağın tüm üyeleri ile birlikte, üreticiler ve tüketicilerde farkındalık yaratmak ve davranış değişiklikleri oluşturmak ve AB ile paralel olarak mevzuatta değişim yaratmak için, alternatif tarım ve zararlılarla mücadele yöntemlerine odaklanan bir kampanya yürütülecek.

Bize uzatılan zehirli elmayı yemiyoruz, Zehirsiz Sofralar için harekete geçiyoruz!

Yorum Yap