Nilüfer Açıkalın Dimdik Ayakta Her An Tetikte

Sevgili Nilüfer Açıkalın ile çok özel bir röportajı, çok güzel sorular ve çok güzel cevaplarla kioskluyoruz.

  • 17-01-2021 06:22


Çok sevdiğim ve kıymet verdiğim sevgili Nilüfer Açıkalın'ı çocukluğumdan beri beğenerek izlerim. O riyasız, sahte olmayan, olduğu gibi görünen halini çok sevmekle birlikte her zaman çok kaliteli bir duruşu olduğunu söyleyebilirim. Kendisini arayıp hem yeni çıkan kitabını tebrik edip hem de röportaj yapmak istediğimi ifade ettiğimde beni kırmadan tüm yoğunluğuna rağmen sorularımı cevapladığı için de ayrıca teşekkür ederim. Şimdi bakalım neler sormuşuz ve ne cevaplar almışız, birlikte kiosklayalım.

Biliyoruz ki yeni bir kitabınız çıktı? Bize biraz bu kitaptan bahsedebilir misiniz?

Dimdik Ayakta Her An Tetikte Yeni öykülerimi derlediğim on birinci öykü kitabım. Bir önceki öykü kitabım Hüzün Süpüren’de bulunann İçeri Giren adlı öykümle Fakir Baykurt öykü yarışmasında birincilik kazandım üstelik yarışmaya öykümü Açıkalın soyadımla değil gerçek soyadımla göndererek oyuncu kimliğimi gizledim çünkü oyuncu kimliğimin edebiyat camiasında fiziki bir faydasını görmedim. On bir öykü kitabımın yanı sıra bir de romanım bulunuyor.  Dimdik Ayakta Her An Teikte ve Hüzün Süpüren gibi romanım ‘Karanlıkta Çok Güzelim’ de Doğan Kitap’tan çıktı. 

Sahne sanatlarının ve yazarlığın birbirlerinden beslendiği söylenir, siz de oyunculuk deneyimlerinizden, yazar olarak karakter yaratırken faydalandınız mı?

Her zaman belirttiğim gibi yine belirtmeliyim ki yazarlığım oyunculuğumdan çok daha eskidir. Oyunculuk eğitimimin kişi olarak gelişmeme ve okuma disiplinimin oturmasına büyük faydası oldu. Belki de oyuncu olmasaydım uzak kalabileceğim bir alanda oyun külliyatları okumaları yapardım. Oyunculuğum ve yazarlığım sürekli birbirlerinden beslendiler. Zaten görsel hafızayla hareket eden biriyim ve oldukça gözlemciyim bu gibi özellikler hem oyunculuk hem de yazarlık için neredeyse elzem. Karakter oluştururken, bir karakterin kişilik özellikleri üzerine düşünürken bunca yıl yaşadığım hayatın tüm deneyimleri ve gözlemleri sayesinde oldukça renkli eşsiz belki kafanızı çevirdiğinizde görebileceğiniz belki de asla dikkatinizi çekmeyecek kişiler canlanabiliyor satırlarda. 

Sizi her defasında yazmaya iten duygu neydi? Bir sabah kalktınız ve ' evet, bir şeyler yazmalıyım mı dediniz' yoksa o yazma güdüsü hep oralarda bir yerlerde miydi?

Benim için okuma yazmayı öğrendiğim andan itibaren kendimi ifade etme yolu yazmaktı. Bu konuda hiçbir zorluk yaşamadığıma bakılırsa Allah'a şükretmekten başka bir şey gelmiyor elimden. Sanırım sizin de soylediginiz gibi yazma güdüsü hep oralarda bir yerlerdeydi. Belki de herkes için böyledir. Önemli olan başlamak.

Yazmak eminiz ki sizi mutlu eden bir süreç peki ama roman yazma süreci mi yoksa öykü yazma süreci mi?

Ben kendimi öykücü olarak tanımlıyorum. Öykü yazmayı çok seviyorum ve kafam öykü yazmaktan yana epeyce hızlı çalışıyor. Bir çok öykü kitabımın yanında bir tane romanım var. Başlangıçta bir çok kişi hem de güvenilir edebiyatçılar veya edebiyat kuramcıları öykülerimi yazmayı sürdürdükçe ‘hadi artık bir roman yaz, ne zaman roman yazacaksın’ gibi sorularla karşıma çıktılar. Öykünün roman yazmak için bir basamak olarak görülüyor olmasına hem hayret ediyordum hem de biraz kızıyordum. Roman yazmamak için epeyce inat ettiğimi söyleyebilirim. Ancak bir öyküm hiçbir öykü kitabımda yer bulamadı ve onun roman olmak istediği aslında ilk baştan belliydi. Çünkü yanlış bir kapının ziline basarak kendini film piyasasının içinde bulan bir kızın hikayesiydi. Sinema disiplinine çocuk yaşta aşina olmuş ve bir çok profesyonel işin içinde bulunmuş biri olarak içinden film geçen bir öykü pardon roman kendini yazdırmak istedi. Ben de yazdım. Karanlıkta Çok Güzelim böyle oluştu.

Şu an hâlâ öykü yazmayı roman yazmaya tercih ettiğimi söyleyebilirim. Ancak zaman ne gösterir bilemiyorum.

Müzisyenlik, oyunculuk ve yazarlık gibi sanatın pek çok dalından besleniyorsunuz. Çalışmalarınızı nasıl bir disiplin içinde ilerletiyorsunuz? Bu yoğun süreçte kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?

Her şeyi belli bir programla ve disiplinle kurguladığım zaman işler yolunda gidiyor. Her birine ayırdığım zamanlar farklı. Ben iç içe işler yapmayı pek sevmiyorum. O yüzden bir çalışmanın ardından diğerine geçmeyi tercih ediyorum. Tabi bütün bunları yazarlığı ayrı tutarak söylemekdeyim. Çünkü bir öykünün ne zaman kendini yazdırmak isteyeceği hiç belli olmuyor.

Kendime vakit ayırabiliyorum tabi o vakitlerde de masamı topluyorum, çekmecelerimi düzenliyorum ve rutin işler elbette. Dimdik Ayakta Her An Tetikte öykülerin arasında Daha Kadınlığa Çok Var adlı öykümde “Böyle hayvanî, bedenî işler yapmasam zihnimi nasıl dinlendirirdim bilmiyorum”  diye biten bir bölüm var, az sonra tartışmaya hazırlandığı adam eve gelecek ve kozunu paylaşacak onunla durumlar karışık, velhasıl şöyle başlıyor:

Gördüklerimi vakarla kabullendim ve aynadan bakışımı çekip hızla işe koyuldum. İkibuçuk saatlik mutfak maratonunu bitirdikten sonra ev içi koşturmacaya devam. Çamaşırlar makineden çıktı asıldı. Ondan önce yıkanıp asılan ve çoktan kuruyanlar derlendi toplandı, yerlerine tanzim edildi. Havluların kirlisi-temizi, lavabo tuvalet dezenfektesi, ordan yatak odasına geçildi, çarşafların yenisi-eskisi, yastıklar kabartıldı, oda havalandırıldı, salonda ve her yerde göbek atan tozlarla uçuşuldu... Patlıcanları da köze koymalı sonra kasaptan gelen et ve bakkal siperişleri... Süt ve tereyağ... Patatesler soyulup dilimlenmeli, salata için turp ve soğan tamam... 

Akşam için; engelli, uzun atlamalı, bazen maraton bazen kısa, zaman zaman bayraklı ve çoğu kez deparlı, sona doğru rahvan stil yarışların hepsi bittikten sonra sızlayan ayaklar, hafifçe ağrıyan bel ve biberlerin kızgın yağda savurdukları birkaç patlak yanıkla günün görev olarak üstüme yüklediklerini tamamladım. Ama 

(Nihayetinde defterime koştum niye koştuğumu bilemeden. Hep koşarım defterime ve niye hiç bilemem. Nazikçe elime aldım. Boştu. İçinde beni bulacak birazdan. 

Elimde kalem, çala kalem savuruyorum tozunu attırıyorum düşüncelerimin.)

Ev işi iyi geldi, az önce ‘düşünmek benim neyime?’ diye dertlenen gamlı kadın sanki ben değilim. Evin durmadan kendini güncelleyen tozu, pisliği, dağınıklığı ile başa çıkmaya çalıştığım süre boyunca aklım da fikirlerimi okşadı, yatıştırdı, cilaladı, parlattı. Yoruldum mu bilemiyorum çünkü koşturmacadan aklım da döndü, bulandı, kıyaklaştı. Harekete geçmemi sağlayan Manîdar’a da teşekkür etmeli. Beni çok iyi tanıyor vesselam. 

Eğer yaptığınız çalışmalardan birinden vazgeçmek zorunda kalsaydınız hangisinden vazgeçebilirdiniz?

Sizin bilmediğiniz başka çalışmalarım da var. Ve onlar üzerinde pek de becerikli değilim. O yüzden oyunculuk yazarlık dışında geri kalan her şeyden kolayca vazgeçebilirim. Ya da bana şu an öyle geliyor. Belli bir olgunluğa geldikten sonra sanırım çok büyük laflar söylememek lazım. Çünkü hayat bazen katılaşmış düşüncelerimizle alay ederek geçiyor.

Peki sanatçı kimliğinizin dışında bizlere anlatabileceğiniz bir Nilüfer Açıkalın var mı, malum okuyucularımız sizi her zaman sanatçı kimliğinizle tanıdı.

Ne anlatayım bilemedim. Çok normal bazen çok anormal genellikle düşünceli, koşturmacalı, herkes gibi mücadele içinde geçen bir hayat. Artı olarak biraz fazla hareketli olduğumu söyleyebilirim. Çok fazla okumalı yazmalı, dedikodudan uzak, arasıra lezzetli bir şeyler pişirmekle meşgul olan, dağınık, bir türlü toparlanamayan, odalar masalar arasında bocalayan, takılıp düşen toparlanıp devam eden bir insanım ben de. Allah’ın bir garip kuluyum işte.

Mesela alışverişle aranız nasıl, modayı yakından takip eder misiniz yoksa kendi modanızı kendimiz mi yaratırsınız?

Modayı takip etmek şöyle dursun üzerime ne giyip çıktığını bile önemsemeyen biriyim. Bu yanımı oyunculuğun törpülediğini düşünüyorum. Çünkü rol kişisine göre giyinen ya da giydirilen bir insan olmanın verdiği bir çeşit mesleki deformasyon var üzerimde. Bir yandan da alışveriş budalalığının defterini dürüp rafa kaldırdım. Fazla olan her şeyden kurtuldum. Yıllar önce bir gün fark ettim ki eşyanın da giysinin de fazlası yük. Elbiselerimin çoğunu dağıttım verdim gittiler sonra dolabı da attım. Giyinmek benim için olabildiğince sade ve rahat giysilerle mümkün. Başka türlüsü ile rahat edemiyorum. Özel bir yere giymek için birkaç parça bir şey dışında gereklilik olanlar var sadece artık dolabımda. Bu da insanı oldukça rahatlatan bir duygu. Herkese tavsiye ederim. Zaman iki giysi parçasını birbiriyle eşleştirmeye uğraşmakla geçilemeyecek kadar kıymetli.

Benim için vazgeçilmez diyebileceğiniz takip ettiğiniz idol olarak gördüğünüz biri var mı?

Çocukken vardı ilk gençlik zamanlarımda da vardı. Ama isimler konusunda zayıf olan hafızam sadece izlenimleri tutup diğerlerini kopuk uçurtmalar gibi gökyüzüne salıveriyor.

Son olarak koronavirüs sürecinde ki en büyük motivasyonunuz ne oldu?

Bana asırlar kadar uzun gelen yıllardır iki sandık dolusu birikmiş defterler defterler defterler vardı ve sayfalar sayfalar sayfalar. Onlar hep aklımı kurcalayarak orda dururlardı. Onların tümünü elden geçirmek bir düzene koymak bir çoğundan kurtulmak epeyce hafifletti beni. Bir çeşit tedavi gibiydi ya da terapi. Yine bol bol filmler izledim ve bol bol okudum. 

Bir röportajı daha kioskladık.

Tuba Kılıç Almalı

Yorum Yap