Morbius Hakkında Merak Edilenler
Oscar® ödüllü Jared Leto'nun esrarengiz anti-kahraman Michael Morbius'a dönüşmesiyle, Sony Pictures'ın Marvel Karakterleri Evrenindeki en ilgi çekici ve çelişkili karakterlerden biri beyaz perdeye geliyor.
- 30-03-2022 21:02
Nadir görülen bir kan hastalığından ötürü kritik durumdaki Dr. Morbius aynı kaderi paylaşan başkalarını kurtarmaya kararlıdır ve bu amaçla umutsuz bir kumara başvurur. Girişimi ilk başta radikal bir başarı gibi görünse de, içindeki karanlık da serbest kalır. İyilik kötülüğe üstün gelecek mi, yoksa Morbius gizemli yeni dürtülerine yenik mi düşecek?
Columbia Pictures, MARVEL işbirliğiyle, bir Avi Arad-Matt Tolmach yapımı olan “Morbius”u sunar. Başrollerini Jared Leto, Matt Smith, Adria Arjona, Jared Harris, Al Madrigal ve Tyrese Gibson’ın paylaştığı filmi Daniel Espinosa yönetti. “Morbius”un yapımcılığını Avi Arad, Matt Tolmach ve Lucas Foster; yönetici yapımcılığını ise Louise Rosner ve Emma Ludbrook gerçekleştirdi. MARVEL Comics’e dayanan hikaye ve senaryoyu Matt Sazama ile Burk Sharpless kaleme aldı. Görüntü yönetimini Oliver Wood, yapım tasarımını Stefania Cella, kurgusunu ACE’den Pietro Scalia, kostüm tasarımını ise Cindy Evans’ın gerçekleştirdiği filmin müziği Jon Ekstrand’ın imzasını taşıyor.
Film Hakkında Nefes Kesici Detaylar
“Dönüşüm fırsatı olan rollere çekim duyuyorum; sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel, duygusal, kısacası her anlamda dönüşümden söz ediyorum” diyor gerçekten de dönüşümleriyle ünlü Jared Leto. "Dallas Buyers Club'daki Oscar® ödüllü Rayon performansından "House of Gucci"deki Paolo Gucci rolüne kadar, Leto rollerinin içinde adeta kaybolarak karakterlere dokunaklı ya da ürkütücü veya esrarengiz ama her zaman unutulmaz şekilde hayat veriyor.
Leto, Marvel anti-kahramanına dayanan yeni filmi "Morbius"ta tüm bunları bir araya getirerek; nadir görülen ölümcül bir kan hastalığına sahip ve onun tedavisini bulmaya kararlı, parlak doktor Dr. Michael Morbius'u canlandırıyor. Morbius'un dehası, yalnızca hastalığı iyileştirmenin değil, aynı zamanda kendisine hayal edilemez bir kuvvet ve özel güçler vermenin bir yolunu bulur. Fakat bunun korkunç bir bedeli vardır: İnsan kanına karşı kontrol edilemez bir susuzluk.
“Dr. Michael Morbius'u en kırılgan yönünden en güçlüsüne, en canavarcasına kadar oynadım. Orada çok geniş bir yelpaze var, bu yüzden üstesinden gelmek gerçekten eğlenceliydi" diyen aktör, şöyle devam ediyor: "Filmde sadece aksiyon, akrobasi ve dövüş yoktu, aynı zamanda rolün kendisi de zorlayıcıydı. Morbius ne zaman zaafıyla savaşsa, karakterinin farklı yönleri arasında bir çıkmaza giriyor. Tıpkı geri çekilme sürecinde olduğu gibi, tüm bedenle yaşanan bir deneyim”.
“Jared Leto, Morbius rolünü gerçekten oynayabilecek tek oyuncuydu. Bu gerçekten bir seçim değildi, kaderdi” diyor filmi yöneten Daniel Espinosa. Yapımcı Lucas Foster ise şunları aktarıyor: “Michael Morbius bu filmde çeşitli dönüşümlerden geçiyor. Hayatta kalma umudu çok az olan biri olarak yola çıkıyor. Deneyleri süresince limitleri zorlayarak, tıp etiğinin sınırlarında kararlar alarak, tedavi etmeye koyulduğu şeyi tedavi ediyor. Aslında, tedavi onu sadece iyileştirmekle kalmıyor, aynı zamanda fiziksel sağlığının zirvesine taşıyor. Ne var ki, bu durum istemediği bir dönüşümü de beraberinde getiriyor: Kontrol edilmesi imkansız yeteneklere ve isteklere sahip bir canavara dönüşüyor".
"Morbius bir hastalığın tedavisinin, iyiliğin peşinde. Kendisine ya da topluma maliyetini göz ardı ederek onu bulacak” diyen Espinosa, açıklamalarını şöyle sürdürüyor: “Ve bu iyilik arayışında, nefret ettiği bir şeye dönüşüyor. Kendi içindeki çirkinliği ve bunun güzel bir yanı olduğunu kabul etmek zorunda. Bu onun gücü olacak ve onu benzersiz kılacak”.
Giderek daha umutsuz hâle gelen araştırması, Morbius'u insan DNA ile vampir yarasanın DNA'sını birleştirmeye yönlendirir. Yalnızca kanla yaşayan tek memeli olan vampir yarasalar antikoagülanlar geliştirmek üzere evrimleşmiştirler. Morbius bu genetik mutasyonun kendisini ve hastalığı olan diğer kişileri iyileştireceğine ikna olur. Gerçekten de, tedavi onu iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda ona insanüstü bir kuvvet, bir olimpik atletin çevikliği, hatta yarasanın –etrafındaki sesleri kullanarak nesneleri "görmelerini" sağlayan– ekolokasyon özelliğini verir. Ama tedavi aynı zamanda Morbius'u (kelimenin tam anlamıyla) kana susamış bir canavara, sadece kısmen kontrol edebildiği istekleri olan iğrenç bir yaratığa dönüştürür.
Foster, “Korkunç bir yaratık. İnsanca olmayan her türlü dürtüye sahip. Dr. Morbius’un, bu canavarın ortaya çıkmasının sonuçlarıyla başa çıkması gerekiyor" diyor.
Kendisini İsveç'in ikinci en büyük çizgi roman hayranı olarak tanımlayan Espinosa'ya göre, karakteri bu kadar ilgi çekici kılan şey, içindeki insaniyet ve erdemli insan ile vahşi yaratık arasındaki ikilik. “Michael Morbius, Marvel Evreninin en fedakar karakterlerinden biri” diyor yönetmen ve ekliyor: “İyiliğe gerçekten inanan birkaç kişiden biri. Bu iyi adamın korkunç bir hastalığı var ve hem kendini hem de değer verdiği insanları kurtarmak için yaptığı denemelerde bir canavara dönüşüyor”.
Çoğu süper kahraman filminde, kahramanın yeni kazandığı güçlerini keşfettiği klasik bir sahne vardır. Michael Morbius için durum bu değildir. Yönetmen bunu şöyle açıklıyor: "Morbius içindeki canavarı keşfettiğinde ondan korkuyor; ve bu korkudan ötürü, güçlerinden de ürküyor. Onu ele geçirip değiştirmelerinden korkuyor, bu yüzden onlara sürekli direniyor. Kahraman olmak için kaderini kabul etmesi gerekiyor: Morbius'un yolculuğu, olduğu kişi olarak kalacağını kabul etmeye dayanıyor, ancak bu güçleri dizginlemek zorunda".
Sayısız saatlerini çizgi roman okumak ve onlar üzerine düşünmekle geçiren bir adam olarak, Espinosa, Morbius'un dualitesinin ona takipçiler kazandırmasının pek de şaşırtıcı olmadığını söylüyor: “Büyük kahramanların çoğu anti-kahramandır. Çoğumuz seçilmiş kişi olduğumuzu kabul etmeye dirençliyiz ve Morbius da öyle. Marvel evrenindeki en ilginç karakterler her zaman iki tarafta da ayağı olan karakterler: Magneto, Rogue, Wolverine, kendince Venom. Tüm bu karakterler, sinemaseverler ve çizgi roman okuyucuları olarak bizim için temelde en büyüleyici olanlar”.
Leto, sonunda Morbius'un kaderini belirleyecek olanın gerçek içsel benliği olacağını da sözlerine ekliyor: “Sonuç itibariyle, o çok iyi bir insan. Yeteneğini, becerilerini, eğitimini, beynini asil arayışlar için kullanıyor. Hatasız değil –bazı kuralları çiğniyor– ama bunu tedaviyi bulmak ve kendisi gibi insanlara yardım etmek için yapıyor”.
Film İçin Oyuncu Seçimi
Leto'nun canlandırmayı seçeceği roller konusunda özenli olduğu bilinmektedir. Espinosa onun böyle olmak zorunda olduğunu çünkü her rolüne çok yoğun şekilde hazırlandığını belirtiyor: “Jared birlikte çalışması çok güzel bir aktör: Sete tamamen hazırlanmış, tamamen karakterine bürünmüş olarak geliyor. Karakterlere yaklaşımıyla tanınan bir oyuncu ama Dr. Michael Morbius'tan ne kadar yoğun bir duygusallık çekip çıkarabildiğini görmek gerçekten şaşırtıcıydı. Baştan sona güçlü bir bağlılığı var ve bir oyuncudan çok daha fazlası; bir meslektaş, bir ortak".
Foster ise şunları dile getiriyor: “Jared sanatını icra ederken orada olmaktan çok heyecan duyduk. Gerçekten kararlı ve çok sıkı çalışıyor. Karakteri geliştirmesini izlemek ilginçti: Hazırlanırken bu karakterin bu yere nasıl geldiğini düşünmeye çok zaman ayırıyor; ürettiğimiz kelimeler üzerinde çalışılıyor; karakterin görünümü ve dünyada ilerleyişinin nasıl olacağı hakkında düşüncelerini geliştiriyor. Morbius’ta bu ilerleyiş önce hasta bir karakter olarak başlıyor, daha sonra hayatta aniden ikinci bir şans elde eden bir karakter olarak hareket ediyor. Jared bunları küçük ilerlemelere böldü ve onların gelişmesini izledi. Büyüleyiciydi".
Leto karakter için, “Daha önce beyaz perdeye hiç çıkmamış bir karakteri perdeye taşımanın zorluğunu üstlenmekten heyecan duydum. Böyle roller bulmak gitgide zorlaşıyor, yapım bu anlamda benzersizdi. Örümcek-Adam çizgi filminin birkaç bölümünün dışında hiç betimlenmemiş bir Marvel karakteri bu" diyor. Leto, izleyicinin karakteri dönüşürken keşfedeceği fikrinin ve bu olağandışı dönüşümleri canlandırmanın zorluğunun kendisini çektiğini belirtiyor ve şunları aktarıyor: “Zayıf düşmüş olduğu halde bu yüce hedefe sahip olması hoşuma gitti. Ama sonra tedaviyi buluyor ve inanılmaz derecede güçlü kuvvetli hâle geliyor. Bu görevde başarılı olsa da diğer her şey ters gidiyor. Bu karakter hakkında keşfedilecek çok şey var. Artan gücünü ve hızını keşfetmek eğlenceliydi. Ve ekolokasyonu kullanabiliyor; bunu performansa nasıl yansıtırsınız, işitme duyunuzu görme yeteneğine nasıl çevirebilirsiniz?”
Morbius'un ömür boyu en iyi arkadaşı Milo olmuştur. Bu öylesine derin bir dostluktur ki Morbius ona adını vermiştir. Kendisiyle aynı kan hastalığıyla ve Lucien olarak doğan çocuğa, genç Morbius küçükken tanıştıklarında Milo adını vermiştir. Ortak hastalıkları, bir ömür boyu iki kardeş gibi sürdürecekleri bir bağ oluşturmuştur. Çok ama çok zengin bir ailenin çocuğu olan Milo, derinlerde yaşamaya ve mümkün olduğu kadar hayatın tüm iliğini emmeye kararlı bir adama dönüşmüştür; parasını çoğunlukla New York'ta lüks bir hayat yaşamak için harcar. Foster, "O hayat dolu biri, iyi yaşamayı biliyor, keyif insanı" diyor ve ekliyor: "Çok eğlenceli biri; hasta olduğu halde hayatı dolu dolu yaşamaya çalışıyor, dünyadaki son zamanından mümkün olan her zevki almak için her ânı değerlendiriyor".
Rolü üstlenen Matt Smith, Milo karakteri için şunları söylüyor: “Michael her zaman bilim tarafından yönlendirildi. Milo ise her zaman duygu ve sanat tarafından yönlendirildi. Michael atomun yapısını ve yaşamın unsurlarını incelerken; Milo en iyi viskiyi içiyor, Bergman filmleri izliyor ve Ivy'de yemek yiyordu. O, ânı yaşamayı seçiyor".
Morbius’un tehlikeli deneylerini yapabilmesi Milo'nun cömertliği sayesinde olur. Tedaviyi-laneti keşfettiğinde, Morbius'un doğal tepkisi ölmekte olan arkadaşını korumaktır. Milo bu tepkiyi ne anlar ne de takdir eder ve serumu çalarak kendini Morbius'la aynı canavara dönüştürür. Morbius güçlerinden korkarken, Milo onları kucaklar. Smith, “Her ikisi de aynı güce sahip oluyor ve biri bir yöne, diğeri öbür yöne gidiyor. Milo hayatında neredeyse ilk defa kendini canlı ve özgür, fiziksel olarak elektriklenmiş hissediyor. Krallığın anahtarları size teslim edilse nasıl tepki verirsiniz? Özellikle de çok acı çekmiş ve artık güçleri olan birisiyseniz".
Morbius ve Milo'nun iç canavarlarının serbest kalışının gerçekte kim olduklarının bir ifadesi olduğunu ve aralarındaki tezadın onları ayrı düşürdüğünü vurgulayan Espinosa bu konuda şunları dile getiriyor: “Milo hayatı boyunca ona rahat nefes aldırmamış olan herkesten intikam almaya karar veriyor. Yeteneklerini bir tür hayvani güçle keşfediyor; asla Morbius kadar incelikli değil. Morbius'un güçleri hakkındaki algısı çok daha düşünsel; ne yapabileceğini gerçekten anlıyor. Milo ise sadece tam önündekini görüyor". Foster ise şunları ekliyor: "Bazı yönlerden Morbius daha çok Milo gibi olup hayatı dolu dolu yaşamayı dilerken, Milo da daha yüksek hedeflere ve etik bir standarda sahip Morbius gibi olmayı diliyor. Ama kim olduklarını değiştiremezler. Çocukluklarından beri böyleler. Herkes Milo'yu seviyor çünkü Milo hepimizin olmak istediği kişi. Morbius'un deneyleri sayesinde, Milo hayatta ikinci bir şans elde ediyor ve bundan büyük ölçüde yararlanıyor; birçok yönden Morbius'tan daha fazla. Sonunda ibretlik bir hikaye oluyor çünkü her şeyi hep sonuna kadar yaşamış. Bir orta yol bulamıyor ve istemiyor da. Hayatının büyük bir bölümünde bir kafeste tutulmuş ve dışarı çıkma partisinden sonra asla eski hâline geri dönmeyecek". Smith de Milo karakteri için şunları ekliyor: “Daha fazla kan, daha fazla duygu, daha fazla güç arzusu... Milo bunlardan çekinmiyor. Durmaya çalışmıyor. Bağımlılığını Michael gibi yönetmeye çalışmıyor. Michael'ın bu yaratık olarak içgüdülerini inkar etmeye çalışması fikri Milo için hiç anlaşılır değil. Niye ki? Tüm hayatımızı aksayarak, ikinci en iyi hissederek geçirdik. Ve aniden tanrılar gibi hissediyoruz. Doğru şeyi yapma uğruna, elindeki bu gücü heba mı edeceksin?"
Espinosa, en çok "Doctor Who" ve “The Crown” dizisindeki Prens Philip rolleriyle tanınan Smith'in, içindeki kötü adamı dışarı çıkarma fırsatını kucakladığını şu sözlerle dile getiriyor: “O güzel bir oyuncu: Klasik İngiliz zarafetiyle biraz Iggy Pop tavrının birleşimi. Klasik eğitim almış bir aktör ama gerçek bir yıldız olmak için içinde biraz serseri bir yan olmalı. Matt'te bu var, bir tür sıradışı seksilik. Milo, tatlı bir çocuktan, tüm hayatı boyunca etrafındaki insanlar tarafından ezilerek yaşamış ve ölmekte olan bir genç adama dönüşmüş; ve baskı öfkeye, öfke nefrete dönüşünce, gerisini tahmin edebilirsiniz”. Smith ise şunu ekliyor: “Daniel beni bir aktör olarak oldukça cesur olmaya teşvik etti. Büyük kötü adamlara baktığınızda, kişilik olarak oldukça gürültülü olmalarına izin veriliyor. Ben de Milo'yu o yöne itmeye çalıştım. Ona bir tür illüzyonist nitelik verdim; fiziksel bir illüzyonist, giyim tarzında bir zenginlik duygusu. Kötü adamı oynamak bir rüyanın gerçekleşmesiydi. Filmin sonunda 'Ondan hoşlanıyorum' dediğin türde kötü adamlar ilgimi çekiyor. Onu çok katı yargılamayın. 'Yeterince adil, dostum. Şimdiye kadar oldukça acımasız bir hayatın oldu. Polisi yemekten zevk alıyorsun’ deyin”.
Bir tedavi bulmak için Dr. Morbius ile birlikte çalışan parlak bir doktor olan Martine Bancroft'u aktris Adria Arjona canlandırdı. Arjona için, rolün çekiciliği, otorite ve kırılganlığı çok insani bir şekilde dengeleyen bir karakter oluşuydu. “Martine konuştuğunda insanlar dinliyor. Bunu bir kadın karakterde görmek güzel. Konu sadece güzellik, güç ya da sertlik değil. Odadaki akıllı kişi o" diyor ve şöyle devam ediyor: "Aynı zamanda çok meraklı. Kocaman bir kalbi var: Motivasyonu her zaman başkalarına yardım etmek, bu konuda Morbius'la aynılar. Martine onunla sürekli olarak, onun kendisiyle ilgilendiğinden farklı bir şekilde ilgileniyor. Ondan çok şey öğreniyor ama Morbius'un dayanağı da Martine".
Tüm bunları sergileyebilecek bir karakteri canlandırmak için Arjona, beklenmedik bir kaynaktan ilham aldı: Kongre Üyesi Alexandria Ocasio-Cortez. “Bu rolü oynamaya başladığımda, 'Harika oyuncularla oynuyorum ama ben Martine gibi değilim; sakar ve beceriksizim, onun ise ayakları yere sağlam basıyor ve kendi içinde güvende. Konuştuğunda her kelimesi kurşun gibi gidiyor' diye düşündüm. Bu yüzden bir ilham kaynağı aradım” diyen aktris bunu şöyle açıklıyor. "Alexandria Ocasio-Cortez'le yapılan bir röportajı izlediğimi ve onunla ilgili her şeyin Martine olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. O, genç ve eğlenceli. Nasıl göründüğüne önem veriyor ama beynine ne girdiğine daha çok önem veriyor. Tutkulu biri; konuştuğunda konuyu araştırmış olduğunu söyleyebilirsiniz; karşısında kim olursa olsun dinlenecektir. Bu yüzden o benim başlangıç noktamdı; motorlarımı harekete geçirmenin güzel bir yoluydu".
Arjona için, Martine ve Morbius arasındaki bu ilişki –ve kesinlikle profesyonel olmanın ötesine geçebileceği gerçeği– sürpriz değil. “Bu güzel bir ilişki. Martine önce Morbius'un beynine neredeyse aşık olmasıyla başlıyor; beyninin çalışma şekline, temsil ettiği her şeye... Morbius'un tek yapmak istediği şey, diğer insanları kurtarmak. Özverili bir insan ve bence Martine bir bilim insanında buna hayranlık duyuyor. İlişkileri karşılıklı saygı ve birlikte çok fazla zaman geçirmekle başlayınca, kimya da ortaya çıkıyor. Fakat ortada çok net olan bir konu var: Morbius'un hastalığı. O her an ölebilir. Birbirlerini kaybetmekten korkuyorlar, bu yüzden bir ilişkiye giremiyorlar" diyor.
Hastalıklarını tedavi etmek için hem Milo hem de Morbius'u çocukken yanına kabul eden ve her ikisi için de ömür boyu akıl hocası, arkadaş ve ahlaki öncü olan doktor Dr. Nicholas'ı deneyimli aktör Jared Harris canlandırdı. “The Crown”da Matt Smith'in oynadığı Prens Philip'in kayınpederi VI. George olarak seyirciyle buluşan Harris, Morbius'ta yine bir Smith karakterine baba figürü oluyor. "Dr. Nicholas, genç Milo ve genç Michael'ı yavaş yavaş öldüren doğuştan gelen hastalıklarını tedavi etmek üzere kliniğine kabul ediyor" diye açıklıyor Harris ve ekliyor: “Hastalık bu çocukların vücutlarını parçalıyor. Dr. Nicholas bu hastalıktan mustarip olup tedavi için çok az umudu olan insanlara bakılan tesisi işletiyor”.
Harris'e göre, hayatında ilk kez bir çizgi roman filminde rol alması, çocukluğundan beri süren bir hazırlığın yerine getirilmesiydi. “Ben büyük bir çizgi roman hayranıyım. Çocukken yığınla çizgi roman kitabım vardı ve bütün filmlere gittim. Ben çocukken, babamın Bahamalar'da bir evi vardı ve televizyon yoktu; VHS yoktu, DVD yoktu. Bu yüzden yetişkinler bizden bıktığında kendimizi eğlendirmek için çizgi roman okurduk. Hepsini okudum; yani, her şeyi. Okumadığım tek bir çizgi roman olduğunu düşünmüyorum: Deathlok, Vampirella, Swamp Thing, Archie, Richie Rich. Ayrıca, bilindikler: Batman, Superman, Hulk, Fantastik Dörtlü, X-Men, Daredevil, elimize ne geçtiyse” diyor aktör.
Sıradışı faaliyeti araştırmakla görevli iki hükümet ajanı rolünde oyuncu kadrosunu tamamlayan isimler Tyrese Gibson ve Al Madrigal. Canlandırdıkları FBI ajanları Simon Stroud ve Alberto Ramirez büronun Gelişmiş Kişiler Departmanına atanırlar. Buradaki görevleri özel güçlere sahip kişileri, ister iyilik ister kötülük peşinde olsunlar, takip etmektir. “Olağandışı, tuhaf, ekstra özel durumlarla ilgileniyoruz. Ve Dr. Morbius bu kategoriye giriyor” diyen Madrigal'a, Gibson şunu ekliyor: "İçeri girdiğimizde, uzaylılar veya vampirlerle karşılaşabiliriz. Kötü adamlar var ve kimin kim olduğunun ve kimin ne yaptığının izini sürmek bizim işimiz". Madrigal iki ajanı şöyle tanımlıyor: “Tamamlayıcı bir ilişkileri var. Stroud, Afganistan'da talihsiz bir durum yaşamış iri yapılı ve sert bir adam. Rodriguez de sıkı biri ama kendine has bir şekilde: O daha çok Columbo'ya benziyor, söylediğinden çok daha fazlasını biliyor".
Yönettiği bir filmin kilit bölümlerinde Arjona ve Madrigal'a sahip olmanın kendisinin bir an durup düşünmesine neden olduğunu, dünyanın daha fazla görmesi gereken türde gerçek bir çeşitliliği fark ettiğini vurgulayan Espinosa, “Adria, Al ve ben, üçümüz de Latiniz” diyor ve ekliyor: “Birlikte bir sahne yaptığımızı hatırlıyorum ve bittiğinde çok özel olduğunu söyledim: Yönetmen Latin, iki oyuncu Latin ama biz bir 'Latin filmi' yapmıyorduk. Oradaydık çünkü yönetecek kadar iyiydik, oynayacak kadar iyiydik”.
Filmde elbette izleyicilerin Marvel filmlerinin geniş dünyasından tanıyacağı başka yüzler ve göndermeler de var. Leto, "Daha büyük bir evrenin bir parçası olmanın en güzel yanlarından biri, Paskalya yumurtaları çıkartabilmenizdir: Diğer bazı karakterleri alıp partinize dahil ederek insanları şaşırtabilirsiniz. Michael Keaton'dan daha çok çalışmak istediğim birini düşünemedim; o benim favorilerimden biri" diyor.
Canavarı Yaratmak ve Yarasa Güçlerini Görselleştirme Süreçleri
Morbius, DNA'sını bir vampir yarasanınkiyle birleştirdiğinde insanüstü güçler kazanır ama aynı zamanda korkunç bir canavara dönüşür. Sadece güç ve çevikliği artırmakla kalmamış, aynı zamanda ekolokasyon kullanma gücünü –yarasaların etraflarındaki ses dalgalarını algılayarak karanlıkta “görme” yeteneğini– elde etmiştir. Ancak bu güç beraberinde yarasaların kalkık burnu, çökük yanakları ve jilet keskinliğinde dişlerle dolu ağzını da getirmiştir. Tüm bu zorlu görevler –yaratığın görünümü ve güçlerinin ifadesi– görsel efektler amiri Matthew E. Butler'a emanet edildi. Espinosa ile çalışan Butler, izleyiciyi Morbius'un duyusal algılarına getirecek sinematik bir dil yaratacaktı. Butler'ın benzersiz şekilde uygun olduğu bir meydan okumaydı bu. Butler, "Daniel bizi görmeye ilk geldiğinde, özellikle ilgilendiği şeylerden biri Morbius'un olağandışı özel güçlerinden bazılarını görselleştirmekti. Bunlardan biri de ekolokasyon için rüzgar vektörlerini görselleştirme yeteneğiydi" dedikten sonra, şöyle devam ediyor: "Havacılık geçmişim olduğundan, hesaplamalı sıvı karışımlarına ve sıvı akışını görselleştirmeye odaklandım; bu bana özellikle çekici geldi. Hem havalı hem de gereksiz olmayan bir şekilde görselleştirmenin bir yolunu görebildiğim bir şeydi. Morbius'un yeteneğini göstermenin görsel olarak heyecan verici bir yolunu bulduk, tıpkı rüzgar vektörlerine aşırı duyarlı olma yeteneği gibi”.
Karakterin kendisi için Leto ve Espinosa, görünüşün protez ve makyajdan ziyade görsel efektlerden gelmesi konusunda anlaştılar. “Bir karakteri perdeye ilk kez taşıdığınızda, bir şeyler yaratmak için büyük bir fırsatınız oluyor. Baştan beri, özellikle Morbius'ta olmak üzere, dönüşümü sağlamak ve geliştirmek için teknolojiyi kullanma konusunda kararlıydım çünkü bu şekilde sınırlamalarımızı en aza indirgeyebileceğimizi düşündüm" diyor Leto ve ekliyor: "Bu yeni teknolojilerin bazılarını kullanırken sınırsız bir potansiyel var. Bunun bir parçası olmak ve sınırları zorlamak ilginçti".
"Avengers: Endgame" için görsel efektleri yaratan Digital Domain ekibinin bir parçası, dolayısıyla dijital Marvel karakterlerini hayata geçirme konusunda çok bilgili olan Butler, "Görsel efektler hiçbir zaman bir şeye tek bir cevap değildir; iş için doğru aracı kullanmaya çalışıyoruz ve her iş diğerinden biraz farklı. 'Morbius'ta vampirlerin performansı var: Diyaloglar ve ifadeler sergiliyor. O yüzden, oyuncu gibi görünmeleri, o hissi ve dokunuşu vermeleri gerekiyordu. Jared Leto ve Matt Smith'in vampir formu almaları gerekiyordu. Bu yaratığa bakıp, evet, bu Jared diye düşünebilirsiniz; yine de bu korkunç karakteri yapmak için yakışıklı bir adamdan uzaklaşıyoruz” diyor. Çözüm, filmin hikaye anlatımının ihtiyaçlarına da bağlı olacaktı. "Morbius, insan formundan vampir formuna 'dönüşebiliyor' ve tekrar insan formuna geri dönebiliyor, yani sürekli olarak canavar formunda değil. O forma girip geri gelebiliyor, özellikle öfke yoluyla. Farklı ifadelere dönüşebilmesi gerekiyordu" diye açıklıyor Butler.
Görsel efektler amiri sözlerini şöyle sürdürüyor: "Çözümlerden biri onları oldukları gibi filme almak ve yüzlerini manipüle etmekti. Bu, işe yarayabilirdi ama bazen, insan formundan çok uzaklaşsak bile o kişinin tüm tuhaflıklarını, inceliklerini, onu ele veren tanıdık mimiklerini ve kişisel özelliklerini yakalamamız gerekiyordu. Oyuncuların sahnede performans sergilemesine ve bu performansı yüzlerinde işaretlenmiş bir dizi nokta ve tüm bu incelikleri yakalayabilen kask kameralarıyla yeniden yakalamaya karar verdik. Yazılım, bu performansı tamamen farklı bir yaratığın performansına çevirebiliyordu. Bu, Thanos'ta oldukça iyi başardığımız bir şeydi”.
Tehlikeli Sahneler Nasıl Yaratıldı
Dublör koordinatörü Gary Powell, Morbius'un aksiyonunu yaratmakla görevliydi. Bu, Morbius'un güçlerini kazanmadan önce böyle antrenmanlar yapacak kuvvete sahip olmadığı göz önünde bulundurularak dövüş şekilleri yaratmayı gerektiriyordu. Powell, “Morbius karakterini biliyordum çünkü aslında tüm Örümcek-Adam çizgi romanlarını okurdum” diyor ve ekliyor: “Ama bu daha karanlık bir dünya; Morbius bir anti kahraman. Süper kahraman dünyasında alıştığımızdan biraz daha karanlık”.
Doğal olarak, Powell'ın ilham aradığı ilk yer çizgi romanlardı. "Tehlikeli sahneler Morbius'a ve onun yapabileceklerine dayanıyor. Bu yüzden ona doğru bir şekilde saygı gösterdiğimizden emin olmak için çizgi romanlara ve fiziksel güçlerine baktık. Çizgi romanları okuduğunuzda, Morbius çok güçlü; belki Örümcek-Adam'dan bile daha güçlü. Bunun da ötesinde, onu mümkün olduğunca inandırıcı kılmak istedik. İnsanüstü bir evrende olmamıza rağmen seyircinin buna inanmasını istiyoruz” diye açıklıyor Powell.
Bunun yollarından biri, Morbius'u yetenekli bir dövüşçü yapmamaktı, en azından ilk başta. “Morbius güçlerini ilk kazandığında çok kontrolsüz. Vahşi bir hayvan gibi, insanları öldürüyor ve kontrolden çıkıyor” diyen Powell, şöyle devam ediyor: “Film ilerledikçe, öfkeyi kontrol etmeyi öğreniyor ve bunu kendi yararına kullanıyor. Parçalamaya yarayan pençeleri var, tıpkı bir hayvan gibi. Dolayısıyla, yumrukla dövüşmekten çok pençelerini kullanıyor”. Morbius'un güçleriyle ilgili deneyleri inanılmaz bir çeviklik ortaya koyar. Bu sahneler için Powell, Morbius'un dublörü olması için dünyanın en büyük akrobatlarından biri olan Greg Townley'yi çağırdı. “Onun havada yapabildikleri olağanüstü" diyen Powell, bu özel gösterilerin tasarımının Leto'yla yaptığı konuşmalardan etkilendiğini de belirtiyor: "Jared ile karakter olarak nasıl hareket edeceğini açıkladığı şeyleri paylaştığı erken bir sohbetimiz oldu ve bu da bize araştıracak bir şeyler verdi. Yarasalara, birbirlerine nasıl saldırdıklarına baktık” diyor.
1980’lerde NEW YORK
Belirli bir yaştaki sinemaseverler, 1980'lerin New York'unu hatırlayabilirler, en azından çizgi romanlarda popüler olarak yansıtıldığı hâlini. Kasvetli, hoyrat, karanlık... Espinosa'nın o dönemde okuduğu birçok çizgi romanda şehir bu şekilde görünüyordu ve geri çağırmak istediği şey buydu. “Biraz daha köhneydi, çizgi romanlardaki o tasvirlerden ilham aldım ve farklı hissettiren bir şey yaptım” diyor yönetmen ve ekliyor: "Kendi New York'umuzu yapabilirdik, tıpkı sanatçıların yaptığı gibi, tıpkı John Romita, Jr.'ın ilk New York manzarası çizdiğinde yaptığı gibi".
Yapım tasarımcısı Stefania Cella ise şunları söylüyor: “Morbius'u New York'taki Beşinci Cadde'ye yerleştirmek istemedik. Şehrin kenar semtlerinden birinde; arka sokaklarda, kenar sokaklarda ama onun bir parçası değil. Bu bize tasarımda biraz zorlama özgürlüğü verdi; New York'un neye benzediği konusunda özellikle tarihe uygun yaklaşmadık. Filmi sokakların, arabaların, plakaların ve tabelaların diliyle gerçekçi kılabilir, ardından renklerde ve mimaride özgür davranabilirdik”. Yönetmen, filmin görünümünü Stefania Cella'ya emanet etme kararı konusunda şunları aktarıyor: "Stefania, Paolo Sorrentino'nun filmlerinde görev aldı, ama aynı zamanda "Black "Mass ve "White Boy Rick" gibi modern kült klasikler de yaptı. Stefania'nın çok benzersiz bir görselliği var, yapım tasarımına neredeyse Avrupai bir dokunuş getiriyor".
Cella, “Bu kadar çok mitolojinin olduğu bir dünyada oynamak eğlenceliydi. Ayrıca, bu karakterin yer aldığı ilk filmi yarattığımız için özgürlüğe sahip olmak da eğlenceliydi” diyor ve ekliyor: "Belli öğeleri alsanız da onlarla oynama özgürlüğünüz vardır".
Cella, filmin tasarımının, film ilerledikçe Morbius'un kendisinin kaydettiği ilerlemeye benzer bir dönüşüm geçirdiğini söylüyor. “Bu, yeni bir karakter olan Morbius'a bir giriş olduğu için, karakterin hikayesini setler aracılığıyla anlatmak istedik: Çocukluğundan başlayıp Nobel ödülü alışına dek. Güneşli, mutlu, güzel ve romantik bir yer olan Yunanistan'da başlıyoruz. Ve sonra laboratuvara giriyoruz; beyaz ve steril. Ardından da, Morbius değiştikçe, filmin görünümü de değişiyor, daha kasvetli hâle geliyor. Geceler, arka sokaklar, daha karanlık mekanlar” diyor Cella.
Buna iyi bir örnek, Morbius'un etik açıdan tartışmalı, tam olarak yasal sayılmayacak deneylerini yürütmek için inşa ettiği konteyner gemisindeki laboratuvar. Cella, "Horizon laboratuvarında, çalıştığı bir kişisel alan var: Orada kitaplarını, araştırmalarını ve aynı zamanda New York'a geldiğinde getirdiği oyuncaklar gibi küçük ayrıntıları görebilirsiniz. Orada yaşayabileceğini hayal edebilirsiniz. Üzerinde uyuyabileceği ya da belki uyumayabileceği bir kanepe var. O zamansız bir karakter, bu yüzden laboratuvarında teknoloji ile kara tahtayı bir araya getirdik. Tüm setler, karakterlere katmanlar kazandırmak için bu tür derinliğe sahip”.
Cella, seti oluşturmak için gerçek gemilerdeki gerçek alanlardan ilham aldı. “Gerçek bir teknede bazı çekimler yaptık: Koridorlar, merdivenler ve geçitler" diyor tasarımcı. Laboratuvarın kendisi içinse, "bir fabrikayı devraldık ve gerçek bir geminin parçalarını getirdik: Kırmızı korkuluklar, yuvarlak pencereler, borular" diye açıklıyor. Bunu, Milo'nun dairesiyle ve dairesinin onun karakteri hakkında ne söylediğiyle karşılaştırarak, “Milo, aşırı derecede zengin bir New Yorklu. Ona klişeleşmiş Yukarı Doğu Yakası taş evini vermek istedik. Fuaye, merdivenler, büyük oturma odası, parktaki pencereler, sanat koleksiyonu hakkında çok fazla araştırma yaptık” diyen Cella, açıklamalarını şöyle sonlandırıyor: “Hem ânı yaşayan birinin, hem de sonsuza kadar yaşamak isteyen birinin ifadesi bu yer. Hastalık onu ele geçirirse, hayatı dolu dolu yaşamış olacak ve burası onun bir anıtı olarak ondan daha uzun yaşayacak”.
"Morbius"un yapımı İngiltere'de Pinewood Stüdyoları'nda gerçekleştirildi. Burası aynı zamanda projenin en büyük ve en ikonik setinin bulunduğu yerdi: Dr. Michael Morbius'un, yerden tavana silindirik bir yarasa kafesiyle tamamlanmış Horizon Laboratuvarı. Diğer setler Wembley'deki Fountain Stüdyoları'nda inşa edildi. New York'un dış çekimlerinin yerine geçen Manchester şehrinde 19. yüzyıldan kalma kırmızı tuğlalı binalar ve depolar dikkat çekici ölçüde New York'takilere benzerdi. Londra'daki Charing Cross İstasyonu'nun kullanılmayan bir bölümü, Milo'nun bir öldürme çılgınlığına kapıldığı ve Morbius'la karşı karşıya geldiği New York metro tünellerinin yerine geçecek şekilde dekore edildi.
Konteyner gemisi sekansı altı gün sürdü ve üç farklı yerde çekildi: Bunlar, geminin laboratuvarı hâline gelen, Dagenham’daki Bilim Parkı; geminin koridorlarının fonu olarak kullanılan, Slough'daki Old Horlicks binası; ve dış güverte için, Thames'te yer alan HMS Belfast’tı.
Dagenham'daki Bilim Parkı çok büyük bir alandır. Eski ICI Kimya'nın merkezi olan yer, 2000 yılında bilim ve teknik parkına dönüştürülmüştür. Bir zamanlar yaklaşık 2.000 kalifiye teknisyenin çalıştığı, 170'in üzerinde işletmeye ev sahipliği yapan tesis, şimdi çekimler için kullanılmaktadır. Old Horlicks Fabrikası, Batı Londra'da, Slough'da bulunan ikonik bir çikolata fabrikasıdır. HMS Belfast ise, Thames nehri üzerinde bulunan, kalıcı olarak demirlenmiş bir müze gemisidir. Gemi, 1938'de denize indirilmesinin ardından, 1963'te kızağa çekilmeden önce, İkinci Dünya Savaşı'nda büyük aksiyona tanık olmuştur.
Milo'nun abartılı taş evi Westminster'deki Whitehall Court'a ait bir evde çekildi. Bu mülk "The Elephant Man", "For Your Eyes Only", "Octopussy", "Highlander", "The Wings of a Dove", "Dirty Pretty Things", "The Constant Gardener", "Miss Pettigrew Lives for a Day" ve "Edge of Tomorrow" dahil olmak üzere çok sayıda filmin yapımında kullanıldı.